HMGS SORULARI ve TÜM DEĞERLENDİRMELER
18:35 - HMGS 2025/2 MEDENİ USUL HUKUKU SORULARININ ÇÖZÜMLERİ
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
- SORU 58: Hükmün tamamlanması, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 305/A maddesinde düzenlenmiş ve 2020’de 7251 sayılı Kanun ile gelen bir hukuki yoldur. Buna göre: (I) ifade doğrudur: Bu yola, mahkemenin yargılamada talep edilmesine veya kendiliğinden karar vermesi gerekmesine rağmen, hakkında hiç ya da kısmen karar vermediği hususlar için başvurulur. Bu, mahkemenin dalgınlıkla karar vermeyi unuttuğu talepleri kapsar. (II) ifade yanlıştır: HMK m. 305/A'ya göre, hükmün tamamlanması talebi, nihai kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde yapılmalıdır. Üç ay ifadesi yanlıştır. (III) ifade doğrudur: Mahkemenin, tamamlama talebi üzerine verdiği ek karara karşı, genel hükümler çerçevesinde kanun yoluna (istinaf/temyiz) başvurulabilir. Bu durumda doğru ifadeler I ve III'tür.
- SORU 59: HMK m. 316'da, basit yargılama usulüne tabi olan dava ve işler tek tek sayılmıştır. Seçeneklerdeki: Vesayet işleri (A), Konkordato ve yeniden yapılandırma davaları (B), Hizmet ilişkisinden doğan davalar (C), Tahkimle ilgili mahkemeye düşen işler (D) bu listede yer almaktadır. Ancak, taşınmazın aynına (mülkiyetine) ilişkin davalar, kural olarak HMK'nın genel yargılama usulü olan yazılı yargılama usulüne tabidir. Bu tür davalar, genellikle daha karmaşık ve kapsamlı bir inceleme gerektirdiği için basit yargılama usulünün dışında tutulmuştur.
- SORU 60: HMK'nın 149.maddenin 4. Fıkrasına göre bir mahkemenin fiilî bir engel veya güvenlik sebebiyle duruşmayı kendi adliyesi dışında ancak il sınırları içinde başka bir yerde yapabilmesi için, yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun uygun görmesi gerekmektedir. Bu karar, ilgili komisyonun istemi üzerine veya mahkemece re'sen alınabilir, ancak her durumda komisyonun onayı şarttır.
- SORU 61: HMK m. 394'e göre, aleyhine tedbir kararı verilen taraf veya menfaati ihlal edilen üçüncü kişiler, ihtiyati tedbirin şartlarına ve bu kapsamda teminata itiraz edebilirler. Teminat, haksız bir tedbir nedeniyle karşı tarafın veya üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararı karşılamak için alınır. Dolayısıyla, menfaati ihlal edilen bir üçüncü kişinin, alınan teminatın yetersiz olduğunu ileri sürerek itiraz etme hakkı bulunmaktadır. "İtiraz edemez" ifadesi bu nedenle hatalıdır.
- SORU 62: Ön sorunlar, davanın esasına girilmeden önce çözülmesi gereken usuli meselelerdir. Yetki itirazı, tahkim itirazı gibi "ilk itirazlar" veya eski hâle getirme talebi gibi konular ön sorun olarak incelenir.Islah talebi ise bir ön sorun değildir. Islah, taraflardan birinin davanın veya savunmanın genişletilmesi yasağını aşarak, tahkikatın sonuna kadar iddia ve savunmalarını bir defaya mahsus değiştirmesine veya genişletmesine olanak tanıyan bir usul işlemidir. Bu, davanın esasına yönelik bir değişiklik olduğu için, öncelikle çözülmesi gereken bir usul engeli niteliği taşımaz.
- SORU 63: HMK'nın 19. maddesinin 2. fıkrası çok açıktır: "Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi, dilekçesinde bildirmek zorundadır. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz." Bu kural, davaların sürüncemede kalmasını önlemek ve itirazın yapıcı bir şekilde sonuçlandırılmasını sağlamak amacıyla getirilmiştir. Dolayısıyla, davalının sadece "bu mahkeme yetkisizdir" demesi yeterli olmayıp, yetkili olduğunu düşündüğü mahkemeyi de göstermesi gerekir.
- SORU 64: HMK'nın 4. maddesine göre sulh hukuk mahkemelerinin görevleri şunlardır: Kiralanan taşınmazların ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalar (A ve B seçenekleri). Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davalar (D seçeneği). Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davalar (E seçeneği). Ancak haksız el atmanın önlenmesi (müdahalenin men'i) davaları, mülkiyet hakkı gibi ayni haklara dayandığı için, sulh hukuk mahkemesinin değil, asliye hukuk mahkemesinin görev alanına girer.
- SORU 65: HMK m. 309'un ilk fıkrasına göre, "Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır." Davadan feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir ve bu irade beyanı, duruşma sırasında zapta geçirilmek suretiyle sözlü olarak da geçerli bir şekilde yapılabilir. Sorudaki avukatın duruşmada sözlü olarak feragat beyanında bulunması, kanunun tanıdığı bir usuldür ve geçerlidir.
- SORU 66: Adli yardımla ilgili olarak HMK'daki düzenlemeler şöyledir: I. ifade doğrudur: HMK m. 335/3’e göre, adli yardım kararı, ilgili olduğu dava veya takip sonuçlanıncaya, yani hüküm kesinleşinceye kadar devam eder. II. ifade doğrudur: HMK m. 337/1'e göre, mahkeme adli yardım talebini duruşma yapmaksızın inceleyip karara bağlayabilir. Ancak taraflardan biri talep ederse, mahkeme incelemeyi duruşmalı yapmak zorundadır. III. ifade yanlıştır. HMK m. 336/3’e göre kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a yapılır. Öncüldeki “sadece kararı veren ilk derece mahkemesine” ifadesi yanlıştır.
- SORU 67: Bunu direkt kanunun lafzından da anlayabiliriz. HMK m. 344 der ki: “Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde, 346 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır.” Maddenin yollama yaptığı hüküm 346/2’dir. Orada ise “Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir.” Denilmektedir. Dolayısıyla başvuru yapılmamış sayılmasına ilişkin karara karşı istinaf yolu açık olduğu için B şıkkı yanlıştır.
- SORU 68: Ön inceleme aşaması, davanın esasına girilmeden önce usuli eksikliklerin giderildiği ve uyuşmazlık konusunun tam olarak belirlendiği bir aşamadır. HMK m. 137-142 arasında düzenlenmiştir. I ve II doğrudur: Bu aşamada mahkeme, dava şartlarını (örneğin gider avansının yatırılması) ve ilk itirazları (örneğin tahkim itirazı) inceler ve karara bağlar. III yanlıştır: Bir belgedeki imzanın sahteliği gibi esasa ilişkin bir vakıanın ispatı için bilirkişiye başvurulması, delillerin toplandığı ve değerlendirildiği tahkikat aşamasının bir parçasıdır. Ön inceleme aşamasında delil toplanmaz; sadece tarafların hangi delillere dayandığı tespit edilir ve bunların sunulması için süre verilir.
- SORU 69: HMK m. 66'ya göre, üçüncü bir kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında davaya katılma (fer'i müdahale) talebinde bulunabileceği son zaman dilimi, "tahkikat sona erinceye kadar" olan süredir. Tahkikat aşaması, sözlü yargılama ve hüküm aşamalarından önce gelir. Dolayısıyla, "hüküm verilinceye kadar" müdahale talebinde bulunulamaz; bu talep en geç tahkikatın sonunda yapılmalıdır.
18:35 - "3 KRİTİK ADIMLA 2026 NİSAN HMGS'Yİ NEDEN AŞACAKSINIZ?" BAŞLIKLI ETKİNLİĞİMİZE DAVETLİSİNİZ.
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
30 EYLÜL
18:35 - "3 KRİTİK ADIMLA 2026 NİSAN HMGS'Yİ NEDEN AŞACAKSINIZ?" BAŞLIKLI ETKİNLİĞİMİZE DAVETLİSİNİZ.
Bağlantı üzerinden kaydınızı gerçekleştirebilirsiniz: https://www.yakinegitim.com/duyuru/hmgs-sonrasi-ozel-kapali-oturum-kayit-formu

18:35 - HMGS 2025/2 GENEL KAMU HUKUKU SORULARININ ÇÖZÜMLERİ
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
- SORU 118: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), olağanüstü hâllerde dahi (Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden diğer kamu tehlikeleri durumlarında) devletlerin askıya alamayacağı (derogasyon yapılamayacak) temel hakları ve güvenceleri belirlemiştir. Bu haklar, Sözleşme'nin 15. maddesinde (Olağanüstü Hallerde Yükümlülüklerden Sapma) sayılmıştır.AİHS'ye göre, olağanüstü hâllerde dahi askıya alınamayacak haklar şunlardır: (1) Yaşam hakkı: (Sözleşme'nin 2. maddesi) Ancak, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hâli bu durumun istisnasını oluşturur. (2) İşkence yasağı (Sözleşme'nin 3. maddesi) (3) Kölelik ve kulluk yasağı (Sözleşme'nin 4. maddesinin 1. fıkrası), (4) Yasaların geriye yürümezliği ilkesi (Sözleşme'nin 7. maddesi) CEVAP D.
- SORU 119: AİHM İç Tüzüğü'nde bu tür acil ve geri dönülmez zararları önlemek amacıyla düzenlenen mekanizma Geçici Tedbir'dir. Geçici Tedbir (Rule 39): AİHM İç Tüzüğü'nün 39. maddesi (Rule 39) uyarınca Mahkeme, başvurunun incelenmesi devam ederken, özellikle başvurucunun yaşamına yönelik yakın bir tehlike veya telafisi imkansız ciddi bir zarar riski varsa, ilgili Devlete başvurunun konusu olan eylemi veya kararı durdurması yönünde ihtiyati tedbir almasını tavsiye edebilir. Bu tedbirler, genellikle sınır dışı etme, iade veya ciddi sağlık riskleri içeren durumlarda hayati önem taşır. CEVAP A.
- SORU 120: AİHM uygulamasına göre: (1) Kamu hukuku tüzel kişileri (Kamu Kurumları, Belediyeler, vb.) bir devletin parçası olarak kabul edilir. AİHS'nin amacı, bireyleri devletin eylemlerine karşı korumaktır. Bu nedenle, devletin kendisi veya bir parçası olan kamu tüzel kişileri, devlete karşı bireysel başvuruda bulunamaz. (2) Özel hukuk tüzel kişileri (Şirketler, Vakıflar, Dernekler, vb.) ise hükümet dışı kuruluş (non-governmental organization) olarak kabul edilir ve başvurma hakkına sahiptir. Gerçek kişiler (hem taraf devlet vatandaşı hem de yabancı uyruklu) ve kişi grupları da başvurma hakkına sahiptir. CEVAP B.
18:25 - HMGS 2025/2 TÜRK HUKUK TARİHİ SORULARININ ÇÖZÜMLERİ
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
- SORU 109: Osmanlı Devleti'nde kadının verdiği hükümlere gözlemci sıfatıyla katılan, yargılamanın düzgün işleyişini ve kararların doğru verilmesini dolaylı yoldan denetleyen ve genellikle bölgenin ileri gelenleri arasından seçilen kişilere Şuhûdü'l-hal denir. Bu terim Arapçada "hâle şahit olanlar" anlamına gelir.
- SORU 110: Osmanlı Devleti'nde anayasal gelişmelere katkı sağlayan ferman ve belgelerin tarihsel (kronolojik) sıralaması aşağıdaki gibidir: (1) Sened-i İttifak (1808): Padişahın yetkilerini (hukuken olmasa da fiilen) sınırlayan ilk belgedir. Padişah ile ayanlar arasında imzalanmıştır. (2) Tanzimat Fermanı (1839): Padişahın kendi iradesiyle yetkilerini kısıtladığı, temel hak ve özgürlüklerin tanınmaya başlandığı ilk önemli fermandır (Gülhane Hatt-ı Hümayunu). (3) Islahat Fermanı (1856): Tanzimat Fermanı'nın getirdiği ilkeleri gayrimüslim tebaa için genişleten ve Avrupalı devletlerin de etkisiyle ilan edilen fermandır. Bu sıralamaya göre doğru kronolojik sıra: Sened-i İttifak - Tanzimat Fermanı - Islahat Fermanı şeklindedir. CEVAP B.
- SORU 111: Osmanlı Devleti hukukunda, bir kişinin kendi soyundan gelenlerin (evlatlarının ve torunlarının) yararlanmaları amacıyla kurduğu vakıflara zürrî vakıf denir. "Zürrî" kelimesi Arapça kökenli olup "zürriyet, soy, nesil" anlamına gelir. Bu vakıflar, soyun devamını sağlamak ve aile fertlerine gelir temin etmek amacını taşır. CEVAP E.
18:15 - HMGS 2025/2 HUKUK FELSEFESİ VE HUKUK SOSYOLOJİSİ SORULARININ ÇÖZÜMLERİ
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
- SORU 106: Verilen bilgiler, özellikle "ümran ilmi" (sosyal bilim/medeniyet bilimi) adını verdiği yeni bir bilim dalının kurucusu olması ve bu görüşlerini meşhur eseri "Mukaddime"'de ele alması, ünlü İslam düşünürü İbni Haldun'a işaret etmektedir. Ayrıca, toplumsal yapının kurulması için güç sahibi bir otoritenin (sultân) hâkimiyetini zorunlu görmesi de onun temel görüşlerinden biridir. CEVAP D.
- SORU 107: Verilen bilgiler, özellikle düşünce sistemini "üçlü ritim" (diyalektik üçleme) üzerine kurması, ruhu sübjektif, objektif ve mutlak ruh şeklinde üçe ayırması ve bu görüşlerini "Hukuk Felsefesi" adlı eserinde açıklaması ile ünlü Alman düşünür Georg Wilhelm Friedrich Hegel'e aittir. Hegel'in diyalektik yöntemi (tez, antitez, sentez) evreni, tarihi ve düşünceyi bu üçlü ritimle açıklar. Bilgide belirtilen "varlık, yokluk, oluş" da onun mantık bilimindeki temel üçlemesidir. Hukuk felsefesinde ise objektif ruh aşaması, Soyut Hukuk (Mülkiyet, Sözleşme, Haksız Fiil), Ahlak ve Etik olarak üçlü bir gelişim gösterir. CEVAP C.
- SORU 108: Davranışların belirli tarzlarda yapılması: Karar verme yükünden kurtarır ve toplumsal yaşamda yeknesaklık (tekdüzelik/uyum) sağlar. (1) Hukukun ilk çıkış noktaları: Örf ve âdetlerle ilişkili olması. (2) Hukuka uygun davranışın nedeni: Bu davranışların öyle olması yönündeki toplumsal kabuller. Bu üç vurgu da hukukun, toplumun yerleşmiş pratikleri, gelenekleri ve kabulleri ile olan güçlü ve uyumlu ilişkisini belirtmektedir. CEVAP B.
15:50 - HMGS 2025/2 TİCARET HUKUKU SORULARININ ÇÖZÜMLERİ
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
- SORU 46: Türk Ticaret Kanunu'na (TTK) göre, üzerine vadesi yazılmamış bir poliçe "görüldüğünde ödenecek" bir poliçe sayılır (TTK m. 672, m. 707). Görüldüğünde ödenecek poliçelerin ödenmek üzere ibraz edilme süresi ise TTK m. 709'da düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, görüldüğünde ödenecek bir poliçenin, düzenleme gününden itibaren bir yıl içinde ödenmek için ibraz edilmesi gerekir. Sorudaki poliçe 01.06.2023'te düzenlendiği için, en geç 01.06.2024'e kadar ibraz edilmelidir.
- SORU 47: A SEÇENEĞİ YANLIŞTIR. TTK m. 724'e göre, poliçenin ödenmemesi durumunda, bu durumu kendisinden önceki cirantalara bildirmeyen (ihbarda bulunmayan) kişi, bu ihmalinden doğacak zarardan sorumlu olur. Ancak bu sorumluluk poliçe bedeli ile sınırlıdır. En önemlisi, süresinde ihbarda bulunmamak, kişinin başvurma hakkını (müracaat hakkını) kaybetmesine neden olmaz. Başvurma hakkı, süresi içinde protesto çekilmemesi gibi daha ağır usul ihlallerinde kaybedilir. İhbar yükümlülüğünün ihlali ise sadece bir tazminat sorumluluğu doğurur.
- SORU 48: Bir senedin nama yazılı kıymetli evrak sayılması, onun ciro yoluyla devredilememesi ve ancak "alacağın devri (temliki)" hükümlerine göre devredilebilmesi anlamına gelir. (1) Bono ve poliçe gibi kambiyo senetleri, kanunen emre yazılı senetlerdir. (2) Ancak TTK m. 681'e göre, senedi düzenleyen (keşideci), senet üzerine "emre yazılı değildir" gibi menfi bir emre kaydı (olumsuz kayıt) koyarsa, o senet artık ciro ile devredilemez. Bu durumda senet, nama yazılı bir senet haline gelir. (3) Diğer seçeneklerde belirtilen cirantanın koyduğu kayıtlar veya sorumsuzluk kayıtları, senedin emre yazılı olma niteliğini değiştirmez. CEVAP A.
- SORU 49: TTK'ya göre kambiyo senetlerinin düzenlenme şekilleri şöyledir: Poliçe (I): Belirli bir lehtarın (alacaklının) adına düzenlenmek zorundadır. Hamiline (taşıyana) yazılı olarak düzenlenemez. Bono (II): Tıpkı poliçe gibi, belirli bir lehtarın adına düzenlenmek zorundadır. Hamiline yazılı bono düzenlenemez. Çek (III): TTK m. 780 uyarınca çek, belirli bir kişi lehine veya "hamiline" yazılı olarak düzenlenebilir. Dolayısıyla, bu üç senet türü içinde sadece çek hamiline yazılı olarak düzenlenebilir. CEVAP C.
- SORU 50: TTK m. 58'e göre, haksız rekabet nedeniyle ekonomik çıkarları zarar gören veya zarar görme tehlikesiyle karşılaşan müşteriler, haksız rekabeti gerçekleştirene karşı bazı davalar açabilirler. Müşterilerin açabileceği davalar şunlardır: Fiilin haksız rekabet olup olmadığının tespiti (III). Haksız rekabetin men'i (II). Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılması. Ancak, haksız rekabette kullanılan araçların ve malların imhası (I) gibi daha ağır bir yaptırımı talep etme hakkı, genel olarak müşterilere değil, haksız rekabete uğrayan rakiplere tanınmış bir hak olarak kabul edilir. Bu nedenle, müşteriler araçların ve malların imhasını talep edemezler. CEVAP A.
- SORU 51: Soruda Salih, bir tacir değil, esnaf olarak tanımlanmıştır. Esnaflar, ticari işlerinde TTK'nın tacirlere özgü ağırlaştırılmış hükümlerine değil, genel olarak Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. I. ifade doğrudur: Borçlar Kanunu'na tabi bir iş (eser veya vekâlet sözleşmesi) yapıldığında, taraflar arasında ücret kararlaştırılmamış olsa bile, işi yapan kişi emeğinin karşılığı olarak "uygun bir ücret" talep edebilir. II. ifade doğrudur: "İşletme adı" kullanmak hem tacirlere hem de esnaflara tanınan bir haktır. Esnaflar, kendilerini tanıtan ve işletmelerini diğerlerinden ayıran bir işletme adı seçebilirler. Esnafın kullanamayacağı şey, sicile tescili zorunlu olan "ticaret unvanı"dır. III. ifade yanlıştır: TTK m. 18'de düzenlenen ihtar ve ihbarların noter aracılığıyla veya iadeli taahhütlü mektupla yapılması zorunluluğu, sadece tacirler arasındaki ticari işler için geçerlidir. Esnaf olan Salih, Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerine göre şekle bağlı olmaksızın ihtarını yapabilir. CEVAP D.
- SORU 52: Sorudaki sözleşme, iki tacir (anonim şirket ve limited şirket) arasında yapılmış ticari bir iştir. Bu nedenle TTK'nın tacirlere ilişkin hükümleri uygulanır. I. ifade yanlıştır: TTK m. 22'ye göre, tacir sıfatını haiz borçlu, fahiş (aşırı) olduğu iddiasıyla bir ceza koşulunun (cezai şartın) indirilmesini mahkemeden isteyemez. Bu hak, tacir olmayanlar için geçerlidir. II. ifade doğrudur: Tarafların tacir olduğu ticari işlerde, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince taraflar temerrüt faizi oranını serbestçe belirleyebilirler. Kararlaştırılan yıllık %80 oranı, yasal sınırlamalara tabi olmaksızın geçerlidir. III. ifade yanlıştır: Anonim şirketlerde "sermayenin sınırlı sorumluluğu" ve "tüzel kişilik perdesinin ayrılığı" ilkeleri geçerlidir. Şirketin borçlarından dolayı ortakların şahsi mal varlıklarına başvurulamaz. Ortakların tek borcu, taahhüt ettikleri sermayeyi şirkete ödemektir. Dolayısıyla Y şirketi, alacağını X şirketinin ortaklarından talep edemez. CEVAP B.
- SORU 53: TTK'ya göre, anonim şirketlerin ticaret unvanlarında işletme konusunun ve "anonim şirket" ibaresinin bulunması zorunludur. B, C, D ve E seçenekleri bu kurallara uygundur. Unvanda gerçek kişi adı, fantezi bir isim, ortakların isimleri yer alabilir ve şirket türü tam veya kısaltma olarak ("A.Ş.") yazılabilir. A seçeneğindeki sorun, unvanın yapısı itibarıyla bir şahıs işletmesi veya tek ortaklı bir şirket izlenimi vererek yanıltıcı olabilmesidir. Ticaret unvanının, şirketin niteliği, kimliği ve ortaklık yapısı hakkında üçüncü kişilerde yanlış bir algı oluşturmaması gerekir. İki ortaklı bir şirketin unvanının, sanki tek bir kişiye aitmiş gibi sadece "Ali Aslan" ismiyle başlaması, TTK'nın unvanın dürüst ve gerçeğe uygun olması ilkesine aykırı bulunabilir. Diğer seçenekler, ortaklık yapısını ("ve Veli Kaplan", "ve Ortağı") veya şirket kimliğini ("Anonim Şirketi" tam yazılarak) daha net belirttiği için bu riski taşımaz. CEVAP A.
- SORU 54: TTK m. 421, anonim şirket genel kurulunda esas sözleşme değişiklikleri için gereken ağırlaştırılmış nisapları düzenler. Bu maddenin 2. fıkrasında, pay sahiplerinin taahhütlerini artıran veya onlara ek yükümlülükler getiren kararlar için istisnai bir kural getirilmiştir. Buna göre, "Pay sahiplerinin, bilanço zararlarının kapatılması için ek ödeme yükümlülükleri getirilmesi ve pay sahiplerinin ikincil yükümlülük altına girmesi" gibi kararlar, sermayenin tümünü oluşturan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin oy birliğiyle alınabilir. Çünkü bu tür bir karar, ortakların şirkete karşı olan mali sorumluluğunu temelden değiştirmektedir. Diğer seçeneklerdeki kararlar (birleşme, pay devrinin sınırlandırılması vb.) ise sermayenin en az %75'inin oyu gibi nitelikli çoğunluklarla alınabilir. CEVAP A.
- SORU 55: TTK m. 621, limited şirketlerde "önemli kararlar" için aranan özel karar nisabını (temsil edilen oyların en az üçte ikisi VE oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğu) düzenler. Bu maddede sayılan önemli kararlar arasında: Şirket işletme konusunun değiştirilmesi (C), Esas sermayenin artırılması (D), Şirketin feshine karar verilmesi (E), Şirket merkezinin değiştirilmesi (A) gibi konular yer alır. Ancak, müdürlerin seçilmesi ve görevden alınması, genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayılsa da (TTK m. 616), bu kararın alınması için kanunda özel bir ağırlaştırılmış nisap öngörülmemiştir. Bu tür kararlar, esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, olağan karar nisabıyla (toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu) alınır. CEVAP B.
- SORU 56: Adi Şirket: Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenen ve tüzel kişiliği bulunmayan bir ortaklık türüdür. TBK m. 620'ye göre, adi şirket sözleşmesi herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Dolayısıyla, tarafların sözlü anlaşmasıyla veya hatta zımni (örtülü) iradeleriyle bile kurulabilir. Diğer seçeneklerde yer alan anonim, limited, kollektif şirketler ve kooperatifler ise sırasıyla TTK ve Kooperatifler Kanunu'nda düzenlenen, tüzel kişiliğe sahip ve kuruluşları için yazılı bir ana sözleşme yapılması ve bu sözleşmenin tescil ve ilan edilmesi gibi sıkı şekil şartlarına tabi olan sermaye veya şahıs şirketleridir. CEVAP C.
- SORU 57: TTK'nın 420. maddesi, anonim şirket genel kurulunda azlığın (azınlığın) müzakereleri erteleme hakkını düzenler. Bu maddeye göre: Sermayenin en az onda birine (halka kapalı şirketlerde) sahip pay sahipleri talep ederse, Finansal tabloların (bilanço ve gelir tablosu) müzakeresi ve buna bağlı konular, Genel kurulun ayrıca bir karar almasına gerek kalmaksızın, toplantı başkanının kararıyla bir ay sonraya bırakılır. Bu, azlık pay sahiplerine mali tabloları daha detaylı inceleme ve uzman görüşü alma imkânı tanıyan önemli bir haktır. CEVAP B.
15:35 - HMGS 2025/2 BORÇLAR HUKUKU SORULARININ ÇÖZÜMLERİ
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
- SORU 34: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 155. maddesine göre, "Zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince, kefile karşı da kesilmiş olur." Ancak bu kural tek yönlüdür. Yani, kefile karşı zamanaşımının kesilmesi, asıl borçluya karşı zamanaşımını kesmez. Kefil ve asıl borçlu arasındaki ilişki, asıl borca bağlı (fer'i) bir ilişkidir. Bu nedenle asıl borçluyu etkileyen bir durum kefili de etkiler, fakat tersi geçerli değildir. CEVAP: C
- SORU 35: I. ifade doğrudur: Borçlu Deniz, alacaklılardan herhangi birine (Berna'ya) borcun tamamını ödeyerek tüm alacaklılara karşı borcundan kurtulur (TBK m. 165). II. ifade doğrudur: Her alacaklı, borcun tamamının kendisine ödenmesini borçludan talep etme hakkına sahiptir (TBK m. 164). III. ifade doğrudur: Alacaklılardan biri (Ali) dava veya icra takibi başlatmadığı sürece veya başlatsa bile bu durumu borçluya bildirmediği sürece, borçlu Deniz alacaklılardan dilediği birine ödeme yapmakta serbesttir (TBK m. 165). CEVAP: E
- SORU 36: Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi TBK'nın 7. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: I. ifade yanlıştır: "Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz." denilerek bu eylemin bir sözleşme teklifi olmadığı açıkça belirtilmiştir. II. ifade yanlıştır: Kanun, "Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir." demektedir. Dolayısıyla, Buse'nin vazoyu geri göndermemesi veya sessiz kalması, sözleşmenin kurulduğu anlamına gelmez. III. ifade doğrudur: Yukarıda belirtildiği gibi, kanun alıcıya malı saklama veya koruma gibi bir yükümlülük getirmemiştir. CEVAP: B
- SORU 37: TBK m. 24'e göre, genel işlem koşullarında yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar "yazılmamış sayılır". Bu, söz konusu haksız şartın geçersiz olduğu, ancak sözleşmenin geri kalanının geçerliliğini koruduğu anlamına gelir. Yani, sadece o haksız madde yok sayılır, tüm sözleşme geçersiz olmaz. Bu nedenle E seçeneğindeki ifade hatalıdır. CEVAP: E
- SORU 38: TBK'nın 82. maddesi, sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkının tâbi olduğu zamanaşımı süresini düzenler. Bu maddeye göre, istem hakkı iki farklı süreye tabidir: (1). Hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl (kısa süre). (2) Her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yıl (uzun/objektif süre). Soru, öğrenme tarihinden itibaren başlayan süreyi sorduğu için doğru cevap 2 yıldır. CEVAP: B
- SORU 39: TBK'nın 76. maddesi, haksız fiillerde geçici ödemeleri düzenler. Maddenin ilk cümlesi, "Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde, hâkimden, istem üzerine..." şeklindedir. Kanun metnindeki "istem üzerine" ifadesi, geçici ödemeye karar verilebilmesi için zarar görenin talepte bulunmasının şart olduğunu gösterir. Hâkimin bu konuda kendiliğinden (resen) karar verme yetkisi yoktur. CEVAP: C
- SORU 40: Alacağın devri (temliki) ilkesine göre, borçlunun hukuki durumu devir nedeniyle ağırlaştırılamaz. TBK m. 188'e göre borçlu (B), devri öğrendiği sırada asıl alacaklıya (A'ya) karşı sahip olduğu savunmaları (örneğin borcun ödenmiş olduğu, muaccel olmadığı, takas gibi) yeni alacaklıya (C'ye) karşı da ileri sürebilir. Diğer seçenekler yanlıştır çünkü B iyi niyetle C'ye ödeme yaparak borcundan kurtulmuştur, devir için B'nin rızası gerekmez ve faiz gibi yan haklar asıl alacakla birlikte devredilmiş sayılır. CEVAP: B
- SORU 41: TBK'nın 139. maddesinin ilk fıkrasında, "Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir." hükmü açıkça yer almaktadır. Bir alacağın borçlu tarafından tartışmalı (çekişmeli) hâle getirilmesi, alacaklının takas beyanında bulunmasına engel teşkil etmez. Böyle bir durumda mahkeme, takasa konu edilen alacağın mevcut olup olmadığını da değerlendirerek bir karar verir. CEVAP: B
- SORU 42: TBK'nın 585. maddesine göre, "Asıl borcun muaccel olması, alacaklının veya borçlunun ihtarı ya da borçlunun iflâsı sebebiyle daha önce gerçekleşse bile, kefile karşı takibat, ancak sözleşmede kararlaştırılan vadede yapılabilir." Bu hüküm, kefili korumayı amaçlar. Asıl borçlunun iflas etmesi gibi nedenlerle borç erken muaccel olsa bile, alacaklı kefile başvurmak için kefalet sözleşmesinde belirtilen vadeyi beklemek zorundadır. CEVAP: D
- SORU 43: TBK'nın 315. maddesi, kiracının temerrüdü (ödemede gecikmesi) durumunda kiraya verenin izleyeceği yolu düzenler. Kiraya veren, kiracıya yazılı bildirimde bulunarak bir süre tanır. Bu maddenin ikinci fıkrasına göre, "Kiracıya verilecek süre konut ve çatılı işyeri kiralarında en az otuz gün... dür." Bu süre sonunda borç ödenmezse, kiraya veren sözleşmeyi feshedebilir. CEVAP: E
- SORU 44: TBK m. 208'e göre, taşınır satışlarında kural olarak yarar ve hasar zilyetliğin devriyle alıcıya geçer. Ancak aynı maddenin ikinci fıkrasında, alıcının malın zilyetliğini devralmada temerrüde düşmesi (alıcı temerrüdü) durumunda, yarar ve hasarın temerrüdün gerçekleştiği anda alıcıya geçeceği belirtilmiştir. Yani, alıcı malı teslim almaktan kaçındığı andan itibaren mala gelecek zararlardan kendisi sorumlu olur; risk satıcıda kalmaya devam etmez. CEVAP: E
- SORU 45: TBK m. 387, tüketim ödüncü sözleşmesinde geri verme zamanını düzenler. Maddenin ikinci fıkrasına göre, ödüncün geri verilmesi için belirli bir gün veya bildirim süresi kararlaştırılmamışsa, ödünç alan taraf, borcu verenin ilk isteminden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü değildir. Bu, borcu verenin talebi üzerine borcun hemen muaccel olmasını engelleyen, borçluyu koruyucu bir hükümdür. CEVAP: E
15:25 - HMGS 2025/2 MEDENİ HUKUK SORULARININ ÇÖZÜMLERİ
Soruların çözümleri aşağıdaki gibidir:
- SORU 19: Bu olay, Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen "dürüstlük kuralı" ve "hakkın kötüye kullanılması yasağı" ilkesinin tipik bir örneğidir. HAKKIN Kötüye Kullanılması; Bir kimsenin, kanunen sahip olduğu bir hakkı, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, başkasına zarar vermek veya o hakkın tanınma amacından saptırmak suretiyle kullanmasıdır. Sorudaki olayda A, bir sözleşmenin şekle aykırı yapılmasına kasten sebep olmakta, karşı tarafın güvenini kazanarak onu bu duruma yöneltmekte, daha sonra ise bu şekil eksikliğini kendi lehine kullanarak sözleşmenin geçersizliğini iddia etmektedir. Bu davranış, çelişkili bir tutumdur (venire contra factum proprium) ve dürüstlük kuralına aykırıdır. Hukuk düzeni, bir hakkın bu şekilde kötüye kullanılmasını korumaz. CEVAP: B
- SORU 20: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na (TMK) ve Dernekler Kanunu'na göre, her derneğin sahip olması gereken üç zorunlu organ bulunmaktadır: (1) Genel Kurul, (2) Yönetim Kurulu (I. öncül), (3)Denetim Kurulu (II. öncül), (IV) Disiplin kurulu (III. öncül) gibi diğer organlar ise zorunlu değildir. Dernekler, tüzüklerinde belirtmek kaydıyla ihtiyaçlarına göre başka organlar da (örneğin disiplin kurulu, onur kurulu vb.) oluşturabilirler. Ancak kanunen zorunlu olanlar yalnızca genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur. CEVAP: C
- SORU 21: TMK'nın 27. maddesi, adın değiştirilmesiyle ilgili usul ve sonuçları düzenler. Bu maddenin son fıkrasında, "Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir." hükmü yer almaktadır. Bu süre, hak düşürücü bir süredir ve adın değiştirilmesi kararını öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlar. Dolayısıyla zarar gören kişinin, kararı öğrendikten sonra en geç 1 yıl içinde dava açması gerekmektedir. CEVAP: C
- SORU 22: TMK'nın 163. maddesi, "haysiyetsiz hayat sürme" sebebini özel bir boşanma nedeni olarak düzenler. Bu maddeye göre boşanma davası açılabilmesi için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir: Eşlerden birinin haysiyetsiz bir hayat sürmesi (kumarbazlık, ayyaşlık gibi sürekli ve onur kırıcı davranışlar). Bu davranış nedeniyle diğer eş için evlilik birliğini sürdürmenin kendisinden beklenemez hâle gelmesi. Bu iki şart gerçekleştiğinde, davacı eş "her zaman" yani herhangi bir hak düşürücü süreye tabi olmaksızın boşanma davası açabilir. C seçeneği, kanundaki bu iki şartı ve süre koşulunu doğru bir şekilde yansıtmaktadır. Diğer seçeneklerde belirtilen "tek başına yeterli olma", "5 yıllık süre", "af ile hakkın düşmesi" veya "4 aylık süre" gibi koşullar kanunda yer almamaktadır. CEVAP: C
- SORU 23: TMK'nın 178. maddesine göre, "Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar." Dolayısıyla, maddi ve manevi tazminat gibi boşanmanın fer'î (eki) niteliğindeki talepler için kanunda öngörülen zamanaşımı süresi 6 ay değil, 1 yıldır. Bu nedenle B seçeneği yanlıştır. Diğer seçeneklerdeki ifadeler (manevi tazminat, kadının kişisel durumu, maddi tazminat ve mirasçılığın sona ermesi) TMK'da yer alan doğru düzenlemelerdir. CEVAP: B
- SORU 24: Tanıma, evlilik dışı doğan çocuğun babasıyla soy bağını kuran tek taraflı bir irade beyanıdır. TMK'ya göre tanımayla ilgili olarak: I. ifade doğrudur: TMK m. 300'e göre tanıyan (baba), yanılma, aldatma veya korkutma sebepleriyle tanımanın iptali davasını anne ve çocuğa karşı açar. II. ifade yanlıştır: TMK m. 295, "Başka bir erkek ile soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz." demektedir. Yani, bir çocuk başka bir erkekle (örneğin annenin evli olduğu kişiyle) soy bağına sahipse, öncelikle bu bağın (babalık karinesinin) mahkeme kararıyla çürütülmesi gerekir. III. ifade doğrudur: TMK m. 295, tanıma beyanında bulunan kimsenin küçük veya kısıtlı olması durumunda veli veya vasisinin rızasının da gerekli olduğunu belirtir.Bu durumda doğru ifadeler I ve III'tür.
- SORU 25: Yoksulluk nafakası, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan tarafa, diğer tarafça mali gücü oranında ödenen nafakadır (TMK m. 175). Bu nafakayla ilgili olarak: I. ifade doğrudur: Yoksulluk nafakası, talep üzerine hükmedilen bir haktır. Hâkim, talep olmaksızın kendiliğinden (resen) yoksulluk nafakasına karar veremez. II. ifade doğrudur: Kanun, yoksulluk nafakasının "süresiz olarak" istenebileceğini açıkça belirtmiştir. Koşulları devam ettiği sürece nafaka ödenir. III. ifade doğrudur: Yoksulluk nafakası bir tür sosyal yardım ve dayanışma niteliğindedir. Bu nedenle nafaka ödeyecek olan tarafın boşanmada kusurlu olup olmadığına bakılmaz. Tek şart, nafaka alacak tarafın kusurunun daha ağır olmamasıdır. Nafaka yükümlüsünün kusuru ise bir şart olarak aranmaz. CEVAP: E
- SORU 26: Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı (A) ise TMK m. 406'da düzenlenen ve kişinin isteğine bağlı olmayan, mahkemenin resen veya şikâyet üzerine karar verebileceği zorunlu kısıtlama nedenlerinden biridir. Kişi bu sebeple kendi kısıtlanmasını isteyemez. CEVAP: A
- SORU 27: Üst hakkı (inşaat hakkı): Başkasının arazisinin altında veya üstünde yapı yapma veya mevcut bir yapıyı muhafaza etme yetkisi veren bir irtifak hakkıdır. Bu hak, bir araziye (arsa) bağlı olarak kurulur. Bağımsız bölüm: Kat mülkiyetine tabi bir ana gayrimenkulün (apartmanın) ayrı ayrı ve tek başına kullanılmaya elverişli olan dairesi, dükkânı gibi bölümleridir. Üst hakkı, arsanın mülkiyetinden ayrı bir hak olarak kurulurken; bağımsız bölüm mülkiyeti zaten arsa payına bağlı bir mülkiyet türüdür. Dolayısıyla, mevcut bir binanın dairesi gibi bir bağımsız bölüm üzerinde ayrıca bir üst hakkı kurulması, ayni hakların sistematiğine aykırıdır ve mümkün değildir. CEVAP: D
- SORU 28: Geçici tescil şerhinin temel amacı, iddia edilen ancak henüz tescil şartları tam oluşmamış bir ayni hakkın sırasını korumak ve ileride gerçekleştiğinde etkisini geriye dönük olarak göstermesini sağlamaktır. TMK m. 1022'ye göre, bir hak tapu kütüğüne tescil edildiğinde, hukuki sonuçlarını tescil tarihinden itibaren doğurur. Ancak geçici tescil şerhi verilmişse ve sonrasında asıl tescil yapılmışsa, bu tescilin hükmü şerhin verildiği tarihten itibaren başlar. Yani, şerh hakka geriye dönük (makabline şamil) bir etki kazandırır. D seçeneğindeki "hakkın gerçekleştiği andan başlayarak" ifadesi, şerhin bu temel işlevine aykırı olduğu için yanlıştır.
- SORU 29: TMK m. 799'a göre, "Malik, intifa konusu malın tamamen yok olması hâlinde onu yenilemekle yükümlü değildir." İntifa hakkı, mevcut bir mal üzerinde kullanma ve yararlanma hakkı verir. Eğer bu mal (örneğin bir ev) tamamen yıkılırsa, malikin evi yeniden inşa edip intifa hakkı sahibinin kullanımına sunma gibi bir zorunluluğu yoktur. Malın yok olmasıyla intifa hakkı da sona erer. C seçeneği, kanundaki bu hükmün tam tersini belirttiği için yanlıştır. CEVAP: C
- SORU 30: Elbirliği mülkiyetinin bir gereği olarak, mirasçılardan her biri, ortaklığa ait hakların korunmasını tek başına isteyebilir. Bir mirasçının bu amaçla yaptığı işlemlerden ve elde ettiği olumlu sonuçlardan diğer bütün mirasçılar da yararlanır. Dolayısıyla K'nin terekenin korunması için yapacağı bir işlemden L de faydalanacaktır. Sonuç olarak, bir mirasçının terekeyi korumak adına yaptığı işlemden diğer mirasçıların yararlanamayacağını belirten C şıkkı, kanuna aykırı olduğu için yanlış ifadedir.
- SORU 31: TMK m. 610, hangi davranışların mirası zımnen (örtülü olarak) kabul etme anlamına geldiğini ve ret hakkını düşürdüğünü sayar. Bunlar genel olarak, terekenin olağan yönetimi dışındaki işlere karışmak, tereke mallarını zimmetine geçirmek veya gizlemektir (A, B, C ve E seçenekleri). Ancak, mirasçıların tereke haklarını korumak amacıyla yaptıkları işlemler (örneğin zamanaşımını kesmek için dava açmak veya icra takibi yapmak gibi) mirası kabul anlamına gelmez. Bunlar, terekenin değerini korumaya yönelik "koruma önlemleri" olarak kabul edilir ve ret hakkını ortadan kaldırmaz. CEVAP: D
- SORU 32: TMK m. 499'a göre sağ kalan eşin miras payı, kimlerle birlikte mirasçı olduğuna göre değişir. Mirasbırakanın altsoyu (çocukları, torunları) ile birlikte mirasçı olursa: Mirasın 1/4'ünü alır. Mirasbırakanın ana ve baba zümresi (annesi, babası, kardeşleri) ile birlikte mirasçı olursa: Mirasın 1/2'sini (yarısını) alır. Mirasbırakanın büyükanne ve büyükbabaları ile birlikte mirasçı olursa: Mirasın 3/4'ünü alır. Soruda mirasçı olarak sağ kalan eş ve mirasbırakanın kız kardeşi bulunmaktadır. Kız kardeş, ana ve baba zümresine (ikinci zümre) dâhildir. Bu durumda sağ kalan eş mirasın 1/2'sini alır. Geriye kalan 1/2'lik pay ise ikinci zümreye kalır. İkinci zümrede sadece kız kardeş olduğundan, mirasın kalan 1/2'lik kısmının tamamını o alır. CEVAP: C
- SORU 33: Mirasın resmî tasfiyesi, terekenin borca batık olduğu şüphesi veya mirasçıların talebi üzerine, sulh hukuk mahkemesi tarafından atanan bir tasfiye memuru aracılığıyla terekenin aktifi ve pasifinin belirlenerek borçların ödenmesi ve kalanın mirasçılara verilmesi işlemidir. TMK m. 634'ün 3. fıkrasında, "Tasfiye, sulh mahkemesinin gözetimi altında yapılır." denilmektedir. Bu, tüm tasfiye sürecinin, tasfiye memurunun yaptığı tüm işlemlerin mahkemenin denetimine tabi olduğu anlamına gelir. Bu ifade, kanundaki düzenlemeyi doğru bir şekilde yansıtmaktadır. CEVAP: E
29 EYLÜL
20:20 - HMGS'de iptal soru olursa 70 taban puanı nasıl hesaplanır?
Bu soruya verilen detaylı yanıtı içeren makalemizi bağlantı üzerinden inceleyebilirsiniz: https://www.yakinegitim.com/duyuru/hmgsde-soru-iptali-durumunda-70-puan-baraji-nasil-hesaplanir
19:55 - Tartışmalı, 90 numaralı Suç Tipleri (CMK) Sorusuna Uğur Aşkın'ın Yorumu
HMGS’de CMK’ya ilişkin ceza miktarına bakılmaksızın her durumda ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlara ilişkin soruda kamu görevlisi tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik (TCK m. 204/2) ağır ceza mahkemesinin görev alanındayken, sivil kişiler tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik halinde (m. 204/1) ceza miktarına bakılır. Bu itibarla sivil kişiler tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik her durumda ağır ceza mahkemesinin görev alanımda değildir. Soruda ilgili şıkta resmi belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından işlendiği açıkça belirtilmeliydi. Sorunun bu haliyle her durumda ceza miktarına bakılmaksızın ağır ceza mahkemesinin görev alanına girmeyen suçlar resmi belgede sahtecilik ve çocuğun kaçırılması ve alıkonulması olduğundan, iki ayrı seçenek doğru cevap olduğu için sorunun iptali gerekir.
18:45 - Canlı Yayında Kamu Hukuku sorularını çözüyoruz.
18:16 - Seri Muhakeme sorusuna yönelik Uğur Aşkın'dan değerlendirme
HMGS sınavında Ceza Muhakemesi Hukuku alanında sorulan seri muhakeme usulüne ilişkin soruda birden fazla yanlış seçenek olması itibariyle hatalı olup, iptali gerekir. AYM’nin 05/11/2024 tarihli ve 2024/66 E., 2024/188 K. sayılı kararıyla sağır ve dilsizlerde seri muhakeme usulünün uygulanmamasına ilişkin düzenleme iptal edilmiştir.
17:42 - 18:30'dan itibaren soru çözümüne ve öngörülere devam edeceğiz.
16:45 - Seri Muhakeme sorusunu canlı yayında değerlendireceğiz.
16:45 - Canlı Yayında Ceza Hukuku ve İş Hukuku Sorularını Çözüyoruz.
15:35 - Soruları inceliyoruz...
Saatler içerisinde bir canlı yayınımız olacak. Soru çözümlerine yönelik paylaşımlarımız da olacaktır.
15:20 - HMGS ve İYÖS sonuçları ne zaman açıklanacak?
HMGS ve İYÖS sonuçları 23 Ekim'de açıklanacaktır. Detayları buradan inceleyebilirsiniz.
15:11 - HMGS ve İYÖS'e kaç kişi başvurdu?
HMGS'ye 16240 aday başvurdu. Başvuru detaylarına ve geçmiş HMGS sınavlarının istatistiklerine buradan ulaşabilirsiniz.
14:57 - HMGS Temel Soru Kitapçıkları ve Cevap Anahtarları Yayımlandı
Sınava başvuran adaylar; Temel Soru Kitapçığı diziliminde verilen sınav sorularının tamamına, 28 Eylül 2025 tarihinde saat 14.55'ten itibaren ÖSYM’nin https://ais.osym.gov.tr adresinden T.C. kimlik numarası ve aday şifresiyle 10 gün süreyle erişebilecektir. Temel Soru Kitapçığı’nın görüntüleme süreci 8 Ekim 2025 tarihinde saat 23.59’da sona erecektir.
14:55 - Öğrencilerimizden gelen ilk değerlendirmeler
Nisan sınavından daha kolay denilemez. Ama birçok soruyu rahatlıkla yapabildiler. Bir uyarımızı yapalım. Soruları görmeden yapılan değerlendirmeler çoğunlukla tutarlı olmuyor.
14:45 - Soruların ÖSYM tarafından açıklanmasını bekliyoruz.
ÖSYM tarafından soruların açıklanmasını bekliyoruz. Soruların detayları açıklandıktan sonra detaylı değerlendirmelerimiz başlayacaktır.
14:15 - Sınav sonrası çalışmalarımız başladı.
Sınav sonrası değerlendirmeleri bu sayfamızda sizlerle paylaşacağız. Soruların detaylarını sunacak, tüm duyuruları da sağlayacağız. Takipte kalabilirsiniz.


